Tag Archives: gay club

Leyla Teras, Love’a Karşı: Bir Cumartesi Gecesi Hikayesi

25 Haz

Araştırmaydı, aile ziyaretleriydi derken bir Türkiye gezimin daha neredeyse sonuna gelmiş bulunuyorum. Siyasal kaygılarımın yavaş yavaş azalmasıyla (aslında daha çok üzüntüye dönüşmesiyle) kendimi İstanbul gece hayatına verdim. Uzun zamandır buralarda olmadığım için pek çok farklılık gözüme çarptı, mekanlar arasında gider gelirken İstanbul Gay Cemaatinin nasıl da değiştiğini gözlemledim. Değişmeyen şeyler kalabalık, sıkıntı, acele, anlık durumlardan felaketlerin veya harika anların doğması. Yoksa değişen çok şey var, ama esas konumuz bu değil. Esas konumuz Leyla Teras ve Love ekseninde iyiden iyiye bölünmüş gay cemaati.

Bu Cumartesi kendimi iki arkadaşımla Taksim’e attığımda bana önerilen ilk yer Leyla Teras oldu. Malum Pride Haftası başladı, Leyla’da parti var dediler. Gittik. Bize katılacak bir diğer cemaat üyesi arkadaşıma ‘Ben ortama bakayım, seni ararım,’ dedim, iyi ki öyle demişim. Zira Leyla Teras onun Kiki’den çıkıp geleceği bir ortam vadetmiyordu. Farklı bir anlayışa hitap ediyordu. Ama bence ortam harikaydı.

Leyla Teras’ta biraz savruk ama kendi içinde tutarlı bir müzik yelpazesi vardı. Arada Kardeş Türküler’den roman havası çalıyor, sonrasında Sürünüyorum patlıyor, bir anda kendinizi Born This Way ile dans ederken bulabiliyordunuz. Şarkıdan bağımsız bir şekilde herkes sıcağa, dumana, kalabalığa rağmen çok eğleniyordu. Tuvaletler mide bulandırıcı seviyede kirliydi, ama kimsenin bunu dert eder bir hali yoktu. Bir ara gözüm roman havasında oynayan o sakallı çocuğa takıldı, 9-8lik ritme ayak uydurmaya çalışan Hipster Erasmusların yanında hiç de alakasız durmuyordu. Leyla Teras’ın olayı bu eklektik durumun esas olmasıydı ve gerçekten çok eğlendim. Yanımdaki arkadaşlardan birine itiraf ettiğim gibi, Amerika’ya dönünce uzun süre dışarı çıkamayacağımı düşünüyorum. Leyla’nın sıcaklığını içime çekip dışarı çıktım çünkü diğer arkadaşım Kiki’den çıkıp Tekyön’e gideceğini söylemişti, onunla da eğlenmeyi kaçıramazdım. Yanımdakileri hızlıca öpüp Cihangir’e geçtim. Kalbim Leyla Teras ve rahat topluluğunda kaldı.

Ama ne oldu, Tekyön yanımızdaki kız arkadaşımız nedeniyle biz üç harika cemaat üyesini almadı, kalbimizi hafiften kırdı. Biz de soluğu Love’da aldık.

Şimdi Love eskisinden kesinlikle daha iyi ve bunun tek nedeni elbette havalandırmasının iki sene içerisinde oldukça gelişmiş olması. Yoksa değişen başka bir şey yok. Ancak turist sayısının bolluğu beni kendi amaçlarım nedeniyle azıcık üzdü. Ben eski dostlara bakmaya gelmiştim. Birkaçını da gördüm hatta. Neyse. Müzik yelpazesi genişti, ama müziğin çok sakil duran bir yanı vardı: Yarım saat techno, yarım saat Türkçe Pop, yarım saat Yabancı Pop şeklinde ilerleyen müzik insana gereksiz mood swingler yaşatıyordu. Hadi onu geçtim, Love’ın esas sorunu o güzelim club’ın neredeyse sadece bir kişi tarafından işgal edilmiş oluşuydu. Kirli sakallı, dar tshirtlü, kaslı (Bu arada azıcık geç oldu ama sonunda gym’i keşfettiniz. Tebrikler canlarım.), orta boylu insanlardan o kadar çok vardı ki, insanları birbirinden ayırt etmem aşırı zor oldu. Ayrıca tüm bu insanların suratlarında aynı içi boş, ‘cool’ ifadenin yer almış olması kötü ışıklandırılmış ortamda kişileri ayırt etmemde bana hiç yardımcı olmadı. Ben de ‘Neyse, en azından arkadaşlarım yanımda’ diyerek, yanımıza gelip saçma saçma bizimle dans etmeye çalışan ‘The Customer’ı görmezden gelerek mümkün olduğunda güzel noktaladım geceyi.

Geçen Cumartesi yaşadığım bu güzel geceden ortaya çıkan sonuç ise cemaatin iyice ikiye bölünmüş oluşu. Bir yanda gayet rahat, gayet kozmopolit, gayet çeşitli bir grup var, hiçbir şeye aldırmadan çok eğleniyor. Öbür tarafta tek tip insandan bir sürü var, hayatın tadını pek de çıkaramıyorlar. Yine de aralarındaki ortak bir özellik var, o da diğer insanlardan uzaklıkları. Zira birisi eski bir hanın terasında, diğeri de bir apartmanın bodrum katında.

G Seyahat Rehberi vol.2: London in a Nutshell

19 Nis

Mayor of London olduğum dönemde Institute of Advanced Legal Studies Kütüphanesi’ne bağışladığım “Promiscuous Kebab” adlı tek nüsha kitabımdan alıntıdır.

Londraaa ya da zorlarsak London Baby.

London is gay arkadaşlar. Önce bunu bi hazmedelim. Sokağa çıkıp merkeze iniyorsunuz, sokakta karşınıza çıkan insanların çoğu G. Zaten G  quartier Soho tam merkezde yer alıyor. Onun dışında bir kaç G merkezi diyebileceğimiz alanlar olsa da G’ler heryerde. Öyle ki London Pride, G polislerimiz, ardından G kara kuvvetleri, akabinde G havacılarımız, ardından G deniz kuvvetlerimiz ve şimdi drag queen’ler gibi bi sıra ile ilerlemekte. Özetle Londra bi G’ye ihtiyacı olan her şeyden fazlasını vermekte, no worries. Londra’ya Mart ortasından Eylül sonuna kadar gitmek lazım. Abartmıyorlar havası çok kasvetli.

Parklar

Londra dediğimiz zaman kimileri “ah oranın parkları bizde olsa” diye hemen yakınır. Çok haklılar. Hyde Park‘ta tehlikeli cruising akşamlarına, Regents Park‘ta Grindr buluşmalarına ev sahipliği yapar Londra parkları. Ama o Soho Gardens yok mu! İşte keşke Türkiye’de olsa diye aradığınız tam olarak bu.  Havaların güzeleşmesi ile birlikte o küçücük Soho Gardens’i düzünelerce G doldurur. Herkes en mevsimlik kıyafeti, güneş gözlükleri, albenici bakışları ile sadece birbirini süzer. Çekingen olmayın. Sohbetin, parkın tadını çıkarın.

Yemek

Gündüz parkta takıldınız, arada bi pub’da Jug of Pimm’s içtiniz. Şimdi bir yerde kanınızı doyurmak gerekiyor. Soho restaurant kaynıyor. Dünya mutfağından birbirinden lezzetli seçeneler sizin için Wardour Street‘e dizilmiş. 5 dakika için İtaylan aşçısı fantezisi kurmak istiyorsanız Princi‘ye gidip tatılar ve tatlılıkların tadını çıkarabilir, unutulmaz bir Thai yemeği için hemen karşısındaki Busaba‘da kalamarı yeniden keşvedebilir, Crepeaffaire‘de Harry Potter’dan Malfoy’la karşılaşabilir, Old Compton Street’te Ed’s Diner‘a girip bir anda ülke değiştirip butterscotch milkshake ve cheddar’lı patates ile lezzet şöleni yaşayabilir, date’inizle sofistike sohbetler yapmak istiyorsanız Balans‘ta deniz ürünlerinin tadına varıp içten içe burada konsept restaurant açmak lazım diye düşünebilirsiniz. Hala anlaşılmadıysa açıkça belirteyim, tüm bu mekanlarda ve neighbourhood’da yer alan bilumum restaurant, bar, cafe ve club G’lerin kontrolü altında, just enjoy!

Gece kendinizi yemekle avutmak istiyorsanız, çıktığınız tüm clubların civarında eve sosissiz dönmenize gölnü el vermeyen Türk göçmenlerimiz yardımınıza yetişiyor. Ayrıca Old Compton‘da yer alan Balans Cafe’lerden biri sabaha kadar açık bi şekilde gece hayatının iddialıları ile dolu.

Gece Hayatı

Londra’da gece hayatı erken başlıyor sevgili G’ler. 2’den önce club’a gidilmez gibi kıta avrupası yazılı hukukuna dair İstanbul alışkanlıklarınızı önce bi unutun. Ayrıca anglo-sakson bir diyardayız. Öyle kolay kolay ucundan olduğunuzdan dahi iyi görünme imkanınız yok. Adamlar yaşadığımız dünyanın kitabını yazmış; göstermelik tavırlarınızın, elinizdeki mojito’nun hiç bir değeri yok. Vücüdunuz iyi değilse değildir, barışın kendinizle. Anlattıklarınızla ilginç olmaya çalışmayın kendiniz zaten yeterince ilginçsiniz. Utangaçlığa hiç yer yok. Etraftaki ingilizler ingilizcenizin ne kadar dandik olduğunu anlayacak diye korkmayın; etrafınızda sandığınız kadar çok ingiliz yok, varsa da karşılaştıkları ilk yabancı siz değilsiniz. Terbiye amaçlı bu petit introduction ardından gelelim sadete.

Londra G gece hayatı ana olarak üç bölgeden oluşur. Soho, Shoreditch ve Vauxhall. Hafta içi nazaran sakin bi akşam geçirip biraz da sıradışı mekanlarda olmak istiyorsanız. Shoreditch, The George and Dragon tam size göre, aynı şekilde Soho’da yer alan China Town’da gizlenmiş Experimental Cocktail Club‘ı da görmeden dönmek istemezsiniz (Giriş için e-mail üzerinden rezervasyon yaptırmak gerekiyor). Ayrıca Angel ve Shoreditch area merkezden sıkıldığınızda her zaman size güzel sürprizler sunacağından bir google search’i haketmekte.

Soho’da gündüz takılırken bir sürü mekan görmüşsünüzdür. Sizi temin ederim bunların bi kısmı içine girer girmez çıkmak istyeceğiniz mekanlar. Bu sebeple gittiğiniz yeri bilmek çok önemli. Önce pre-club’lardan başlayalım. Londra’da pre-clublarda adam gibi vakit geçirmek istiyorsanız 9-9.30 arası orada olmanızı öneririm. Friendly Society semi-futuristic, semi hipster dekorasyonu, The Yard bahçe ve balkonu ile sizi çağırmaktayken KU Bar ise club öncesi tam bir antreman niteliğinde. Saat 11-11.30 oldu mu bulunduğumuz mekana hemen “burasının tadı kaçtı”  bakışı atıp, o gecenin esas mekanına ilerliyoruz. İlerlerken mekan çıkışlarından ya da sokaktan flyer veya bileklik almak gecenin ilerleyen mekanlarına vermeniz gereken giriş ücretlerinden kurtulmanızı sağlayacaktır. Bu ne cheap’lik demeyin, alın. Cuma akşamları herkes Popstarz‘da olur. Siz de orada olun. Cumartesi ve Pazar için ise mekan kesinlikle G-A-Y Late‘tir. G-A-Y Late’e geldiğinizde saat 12 olmuşsa sıra sizi üzer ama yılmayın. Kalabalık grupları alamayacaklar, arada yılanlar olacak, ayrıca sırada hep sohbet olur. Bekleyin. Tabi 12’den önce gitmek de bir seçenek olabilir. G-A-Y Late candır ama 3’te kapanır. Çıkışta G-A-Y Heaven‘a doğru giden bir kafile vardır onlara takılıp geceye orada devam edebilirsiniz. Ancak Heaven da 5’te kapandığı için size Late’in kötü son saatini bırakıp Heaven’a geçmenizi öneririm. Cumartesi akşamları Heaven’da sürpriz konserler olabiliyor. Bir kere sürpriz olarak Madonna bir kere de Kylie çıkmış bana Eurovision öncesi Blue denk gelmişti. Surpriz konser yoksa Countdown Party var demektir. Top 100’la dansın dibine vurmanız mümkün. Ayrıca Perşembe akşamı Heaven’da bi lifetime experience olarak adlandıra bileceğimiz pipi show düzenlenir. Perşembeleri 12’de orada olun. Saat 5’te Heaven’ı da kapadıktan sonra hala geceye devam etmek istiyorsanız işte o zaman  Vauxhall’un yolunu tutma zamanıdır. Vauxhall’a geldiğinizde kafanız elbette nereye girdiğinizi anlamayacak kadar güzeldir. Onun için özel bir mekan tavsiye etmek istemiyorum.

Gece hayatının popülerlerini bir kenara bırakacak olursak Londra’da fetiş partilerden kabarelere kadar bir sürü seçenek bulunmakta. Tavsiyem gitmeden önce mekanı internetten bi okumanız. Foursquare commentlerine bakmanız. Elbette sizin de fit ettiğiniz bir yer vardır.

Acil Halvet İhtiyacı

Ateş başınıza vurdu ama gün ortası ya da hiç club’a gidesiniz yok. Sorun değil, çok şükür Grindr‘ın anavatınındayız. Londra’da herkes ülkemizin aksine Grindr’ın nasıl kullanacağını çözmüş. Bir kaç chat sonrasında sürekli aynı cümlerin döndüğünü göreceksiniz. Fun? NSA fun now? Wanna suck it now? Nice smile, do u have a dick pic? tag cloud’dan sadece öne çıkanlar. Lütfen yüzünüzü gizlediğiniz fotoğraflar gönderip ülkemizin adını homophobic‘e çıkarmayın zaten almanların kendini güneyli sandığı bir dünyada yaşıyoruz.

Grindr tek seçeneğimiz değil. Saunalaaaar. Evet terli insanlarla aynı jakuzileri paylaştığınız yerlerden bahsediyorum. Sauna konseptinden bir haberseniz öyle kalın, bu paragrafı atlayın. Exibitionist döneminde olanlar ise özenle okusun. Keza Londra saunaları buhar odası orgy’leri, havuz flörtleri, dark room fantezileri, jakuzi yiyişleri, salıncaklı koridorları ile top noktada. Kısaca özetliyorum google’layıp bulursunuz. Chariots Shoreditch, pazar günleri öğlen 2 gibi gidilmeli.   Oldukça büyük bir facility, haliyle geniş yelpazede bir kitleye hitap ediyor. The Locker Room, Londra’nın en friendly saunası diyebilirim. Uzun uzun saatler takılabilirsiniz. Saunada ev rahatı arayanlar, gittiklerine pişman olmayacaktır. Haftasonu öğleden sonra gidilmeli. Pleasuredrome, sauna pazarının en posh mekanı. Ne kadar posh olabilirse işte.  Kitle de kendince seçici, bir çok fanteziye uygun temiz bir mekan. Her gün 4-5 civarı gidilebilinir. The SaunaBar, merkeze yakınlığı SaunaBar’ın en büyük avantajı, mekan biraz küçük olsa da kitlesi hiç fena değil.  Saat 4 gibi gidilmeli.  Sweatbox Soho, sauna işinin en iddialıları bunlar. Keza üst kat G spor salonu, spor salonuna üye olursanız saunadan da ücretsiz yararlanabiliyorsunuz. Keza soyunma odalarınız ortak. Salon’u da günlük kullanmak mümkün olduğundan önce kaslarınızı şişirip hemen ardında aşağıya inerek emeklerinizin karşılığını almanız mümkün.

Önce Sağlık

Hazır Londra’ya gitmişken bir de G sağlığınızı kontrol ettirmek istermisiniz. Hiç bir ücrete tabii olmadan adınızı bile vermeniz gerekmeden cinsel yollarla bulaşan tüm hastalıklar bakımından kontrol olabilirsiz. Ayrıca olmaz demeyin, burası Londra, bir anda kendinizi hiç tanımadığınız biri ile bir okulun tuvaletinde korunmadan sevişirken de bulabilirsiniz. Bu durumlarda hemen 56 Dean Street‘in yolunu tutuyorsunuz. Sizi asla yargılamayan doktorlarla açıkça konuşup, ülkemizde sunulmayan bir çok tedavi seçeneği ile aklınızı kurcalayan her neyse daha rahat bir şekilde hayatınıza devam edebilirsiniz.

G Social Life

Gayliğin 21.yy’da olduğu nadir şehirler birindeyiz. Tabii ki de G kürek takımı da var, G’ler için özel room mate arama etkinlikleri de. Aklınıza ne geliyorsa G versyonu siz istediğiniz sürece orada. Village Drinks diye bir oluşum söz konusu. Web siteleri online dating için çok elverişli olmasa da profesyonel hayatta yer alan bir çok G’yi etkinkliklerinde bir araya getiriyor. Aynı zamanda politikacıların, gazeticilerin konuşmacı olduğu bir sürü konferans da düzenlemekte.

Umarım Londra deneyiminiz oldukça tatmin edici geçer. Gözünüz ve kalbiniz hep açık olsun. Ve unutmayın Londra’da olan hakkikaten orada kalıyor. Keza eşi benzeri yok.

İstanbul’da gay bir kitap partisi

5 Nis

İstanbul’un gay scene’inden biraz uzağız bu aralar. Hem fiziksel olarak İstanbul’dan bir süre uzak kalmaktan, hem de gay mekanların aynı sıkıcı konseptinden hala kendini kurtaramayıp değişememesinden kaynaklanıyor bu uzaklık. Neyse, postumuzun konusuna gelelim. İstanbul’un sıkıcı gay scene’inden bize ufak bi değişiklik vaat eden bir partiyi duyurmak için bu post. Daha önce de Söylenmeyen adında bir kitap çıkaran, “Murat Renay” rumuzlu arkadaşımız, “Ben senin bildiğin erkeklerden değilim” adında yeni bir kitap daha yayınlamış. Kitaplar hakkında henüz bir yorum yapamayacağım, zira ikisini de okumadım ama Türkiye’de bir eşcinselin eşcinsellik üzerine değil kitap, post-it yazması bile bana göre sevindirici bir şey. Bu vesileyle de Murat Renay’ı tebrik edelim. Murat Renay, yeni kitabının tanıtımı ve kutlaması için The Hall’un içinde yer alan Bubble adlı mekanda, önümüzdeki Cumartesi parti veriyor. Bu gecenin DJ’liğini de kendisi üstlenecekmiş ayrıca. En azından şöyle bir kapıdan kafamızı uzatıp neler oluyor neler bitiyor görmekte yarar var. Belki İstanbul’da ihtiyacımız olan tarzda bir eğlenceyle karşılaşırız.

Murat Renay’ın, partiyle ilgili kendi blogunda yazdığı postuna da buradan ulaşabilirsiniz: http://homohobi.blogspot.com/2012/03/bu-sizin-bildiginiz-partilerden-degil.html

Yeni Mekan: Piyasa

3 May

Eş-konuşmacı olarak katıldığım Eğlence Hukuku’nda Güncel Gelişmeler Sempozyumu’nda vermiş bulunduğum tebliğimden alınmıştır.

Alışık olduğumuz Harbiye ortamında, alışık olmadığımız tarzda bir G mekana sahibiz artık. Piyasa’dan bahsediyorum, evet!

Biraz Ajda, ardından Sezen, üzerine Hande ile eller havaya bir gece yaşamak, türkçe pop müzik ile duygularınızın sizi dans ettirmesini istiyorsanız; küçük ama sıcak atmosferi ile burası tam size göre bir yer. Belirtmek gerekir ki cumaları fantezi müzik, cumartesileri ise daha çok eski-yeni pop müzik çalmakta. Mekan saat 23.30-00.00 arası doluyor ve 02.30 civarı da boşalmaya başlıyor. Love öncesi bir pre-club olarak tercih etmeniz mümkün  olabilir. Öte yandan Piyasa’da yemek yemenin de mümkün olduğunu belirtmek lazım. Ortadaki masa için saat 22.00’a rezervasyon yaptırmak yemek ve üzerine eğlence için en uygunu olacaktır. Ancak her koşulda yemeği biraz hızlı yemenizi öneriyoruz. Saatler yaklaşık 23.45’i gösterdiği andan gecenin sonuna kadar az önce yemek yediğiniz masada kısa saçlı papyonlu misafirimiz ve mekanın işletmecilerinden olduğu söylenen hafif toplu, sakallı genç dans ediyor olacaklar, dikkatinize!

Öte yandan buradan, Piyasa’ya straight erkek arkadaşlarını getiren kızlara seslenmek istiyorum. Her ne kadar sevgilinizi başka hatunlar kesmesin de rahatınıza bakın diye bu tip mekanlara getiriyor olsanız da meraklı sevgililerinizin bize olan bakışlarından rahatsız olmaya başlıyorsunuz. Dahası bizim de yanımızda tabii ki de mekanın en güzel hatunları oluyor ve elinde yüzüğü olan nişanlılarınız belli bir saatten sonra onlara yavşamamak için kendini tutamıyorlar. Özetle -gay bar- daha çok eğleniriz diyen straight couple‘lar, sözüm size, gelmeyin.

Piyasa’nın bilgilerini sizlerle paylaşmak gerekirse;

Adres: Halaskargazi Cad. No:15/A Harbiye-İstanbul (Askeri Müzenin karşısı, trafik ışıklarının orası)
Tel: 02122418585